Ve TEMA Vakfı’nın ipliği pazara çıktı!.. Sermayenin Halkı Uyutmak İçin Kurduğu ‘Çevre’ Tezgahı

Su ve yaşam alanı savaşlarının ‘yaramaz çocukları’ Karadeniz İsyandadır Platformu (KİP), 14 Ocak’ta düzenlediği basın açıklamasıyla doğa katili şirketleri aklayan sözde çevreci oluşumları deşifre serisine Türkiye Erozyonla Mücadele Vakfı (TEMA) ile başladığını duyurdu ve suları yağmalayan HES’çi şirketlerin TEMA ile ilişkilerini ifşa etti.

KİP açıklamasına, Türkiye’de ekoloji mücadelelerinin yükselişe geçtiği ‘90’ların başında, bu alana ‘vaziyet etmek’ gereğine uyanan yağmacı patronların icadı TEMA’nın kurucu ve mütevellilerinden bazı isimleri hatırlatarak başladı: “Cem Boyner, Aydın Doğan, Faruk Eczacıbaşı, Rahmi Koç, Halis Komili, Osman Kavala, Mustafa Balbay, Sabri Ülker, Fikret Evyap, Hüseyin Özdilek, Asım Kocabıyık, Nihat Gökyiğit… Biliyoruz; bu isimleri paylaştığımız andan itibaren, gazetelerinizde ve televizyonlarınızda bu basın açıklamasının haber olma ihtimali neredeyse yok gibi…

Doğruydu, büyük medyanın bu yanları dardı ama yaşam alanı kavgalarında TEMA’nın fasonluğu giderek teşhis edilmekteydi. TEMA bugüne kadar sözde apolitik bir çizgide yürüttüğü fidan kampanyaları gibi ‘rötuşlarla’ kamuoyunu meşgul ederken, asıl işlerin bitirildiği ormanlarımızın müteşebbislere açılması, sahil yolu yağması, nükleer santral ihaleleri, GDO katliamı gibi süreçlerde yer yer patronlarının çıkarlarıyla eşgüdüm halinde çalışması, yer yer meşrulaştırıcı, hafifleştirici, gözden kaçırıcı gayretleri, uzlaşmacı tavırları, en hafifinden sessiz kalışlarıyla kendini tanıtmıştı.

ORYA da orada!

Şimdi de sularımızın satışına karşı girişilen HES mücadeleleri TEMA patronlarına tosluyordu: Kastamonu’da Loç Vadisi’ni katleden HES’çi ORYA Enerji’nin patronu Orhan Yavuz da, tabii ki doğasever bir büyüğümüz olaraktan TEMA yönetimindeydi. Loç’lular ve dayanışmacılar HES’in kurulacağı yerde aylarca çadırlarda nöbet tutmuş, kepçeleri dere yataklarından sökmüş, 28 gün boyunca Karaköy’deki şirketin kapısında oturmuş, nihayet Orhan Yavuz’un inşaatına mührü vurdurmuştu. ORYA Enerji ise bu süreçte, “Firmamız TEMA vakfının kurucuları arasındadır. Yönetimindedir. TEMA’nın diktiği milyonlarca ağaçta katkısı vardır,” diye savunma yaparken direnenleri defalarca darp ettiriyor, köyün telefonlarını, elektrik hatlarını kestiriyor, polisle, jandarmayla tehdit ediyor, akla gelecek türlü kurnazlıktan medet umuyordu. Yılın ilk günü yürütmeyi durdurma kararının gelmesiyle şirket önündeki oturma eylemi sökülürken “OrYa TEMA’ya söyle, gelsin seni kurtarsın!” sloganı atılıyordu.

KİP’lileri TEMA hakkında bu açıklamaya sevk eden bir diğer kapışma Çoruh’ta, İspir Aksu Vadisi’nde yaşanıyordu. Burada da katliamının TEMA içerisindeki şirket tarafı BORUSAN Holding’ti. Erzurum, Ağrı, Dersim ve Ordu vadilerinde HES taarruzunu sürdüren, sadece İspir Aksu vadisinde 19 köyün yaşam alanını katleden sanatın ve sanatçının dostu BORUSAN’ın patronu ve TEMA mütevellisi Asım Kocabıyık, bir yandan da TEMA ile kendi köyünü kalkındırma projeleri yürütüyor, tabii ki bu halisane gayretleri basınımızın daha çok ilgisini çekiyordu. Ancak bu sezonun açılışıyla Borusan’ın prestij kaynağı konserlerinin önüne taşınan Aksu eylemlerinde, bu reklam kokan yakınlaşmalar da dile dolanınca, BORUSAN’ın kurumsal web sitesinden Köy Kalkınma Projeleri ile ilgili duyuruları kaldırdı, www.iyienerji.net diye komik isimli siteler kurarak yaşam savunucularına cevap vermeye girişti.

İşte bu fiili kavgalar üzerine şimdi KİP, “Sularımıza, topraklarımıza, doğamıza sahip çıkmak uğruna bugün yürüttüğümüz mücadelede TEMA şirketlerin safındadır. TEMA şirkettir, TEMA şirketlerin bir maskesidir,” diyordu: “Anadolu’da 2000’den fazla HES projesi sürerken, bu HES’lere karşı verilecek mücadelelerin altının boşaltılması, gerçeklikten uzaklaştırılması gibi misyonları üstlenmiş bu oluşumun deşifre edilerek mücadelelere yakınlaşmasını engellemek zorundayız. HES’lerin enerji politikalarıyla ilgisi olmadığı, suyun ticarileştirilmesini, su havzalarının ve toprakların şirketlere devredilmesini amaçlayan projeler olduğu biliniyor. TEMA ise HES’leri hükümetin dayattığı enerji sorunu çerçevesinde ele almakta ısrar ederek, bu yağmanın üstünü örtmeyi amaçlıyor. Halen HES’lerin yenilenebilir veya temiz enerji oldukları yalanını tekrarlıyor. (Nehir tipi HES’lerin yenilenebilir alternatif birer enerji kaynağı olarak kabul edilebileceği, ancak inşaat ve işletme aşamalarında uyulması gereken kurallar ve ilgili denetim mekanizmalarının tam ve doğru olarak belirlenmesi gerektiği…” TEMA’nın ‘bilimsel’ HES raporundan… TEMA yöneticileri HES’lere karşı olmadıklarını farklı vesilelerle de dile getiriyor.) Bu çıkışımız, TEMA’nın doğa sevgilerini suiistimal ederek mücadeleden düşürdüğü, pasifize ettiği binlerce gönüllü adınadır. Bizler buradaki toplumsal muhalefetin, tüm dünyada deşifre olmuş böylesi patron, düzen ve uzlaştırma yapılarının yollarına gelecek kolay lokma olmadığını şimdi bir kez daha göstermekle mükellefiz.”

Tabii TEMA bu densiz çıkış karşısında hemen soğukkanlılığını kaybetmedi. Koskoca şirketlerin TEMA’sı isyancılarla muhatap olacak değildi. Sanki KİP, TMMOB salonunda halka açık basın açıklaması yapmamış gibi, “son dönemde internet ortamında yayınlanan çeşitli konulara açıklık getirmek üzere” hazırladığını belirttiği ve bilinen teraneleri tekrarladığı metni üyelerine servis ederken, uyarmayı ihmal etmiyordu:

“Ekte, sadece sizlerin bilgisine sunulmak üzere bir açıklama metni hazırlanmıştır. Bu metni basın ile paylaşmamanızı önererek, konuyla ilgili olarak sizlere yöneltilebilecek sorulara karşı cevap niteliğinde değerlendirmenizi rica ederiz…”

Yaşam savunucularının bu ‘iç yazışma’ya öfkeleri ise ağlarda patlıyordu: “Siz İstanbul’un yegâne Karadeniz ormanlarının bağrına saplanan Koç Üniversitesi’nin vebalini daha kaçfi danla ödeyebileceğinizi sanıyorsunuz? Siz Gölcük Seka Ormanı’nı daha kaç meşe palamudu ile unutturabileceğinizi sanıyorsunuz? Siz Karadeniz’in tüm sahil şeridinin imhasını daha kaç yalanla meşrulaştırabileceğinizi sanıyorsunuz? Siz ‘enerji’ dümeniyle sularımız yataklarından koparılıp satılırken daha kaç akarsuyumuzu paketleyebileceğinizi sanıyorsunuz? Anadolu yok edilirken, daha kaç dönüm toprağımızı zehir tacirlerine açabileceğinizi sanıyorsunuz? Tüm doğal ve kültürel varlığımız vahşi bir piyasanın katline teslim edilirken, daha kaç cenazemize çelenk makbuzu kesebileceğinizi sanıyorsunuz? Halkımızın bu Truva Atları ile oyalanacak aptallar yerine konmasına daha ne kadar seyirci kalacağımızı sanıyorsunuz?” (Yazıya kutu olarak eklenen bilgileri de lütfen dikkate alınız.) 

Evet, Truva Atları TEMA’dan ibaret değildi, hatta TEMA’nın bunca hizmet ve rezaletten sonra miadını doldurmakta olduğu, sistemin yeni sürümleri çoktan hazır ettiği de öngörülebilirdi. KİP de açıklamasında benzeri oluşumların deşifrelerini sürdüreceğini de duyuruyor, mücadele edenleri bu süreci desteklemeye çağırıyordu.

Sürekli kıvırtma!

KİP’in bu TEMA çıkışı, su savaşlarının ülkemizde vardığı noktada, mücadele alanında belirginleşmekte olan safl aşmada önemli bir aşamaya işaret ediyordu. Bir safta ‘eleştirisinin merkezine toplumsal adaleti yerleştirebilen bir eko-politik muhalefet’, küresel kapitalizmin saldırısı altındaki yaşam alanlarımızı özgürleştirme mücadelesini yükseltiyor. Derdimizin suların, toprakların, korkunç ormanların, dağ başlarının, ıssız sahillerin, bakımsız mahallelerin, garların, vapur düdüğünün, iyot kokusunun, ne sandınız, solunacak havanın yani tüm ortak mülkiyet alanları ve kaynaklarıyla yaşamın ticarileştirilerek vahşi bir piyasanın talanına açılması meselesi olduğunu tespit ve teşhir ederek ilerliyor. Öte yanda sistemin kendi muhalefetini oluşturan paravan yapılar, fonlanan oluşumlar, yer yer oportünist salvolar, her halükarda romantik bir çevreci hassasiyetle örülen, meseleyi politik bağlamından koparan uzlaşmacı yaklaşım, suların satışının resmi kılıfı olan sözde ‘enerji ihtiyacı – çevre tahribatı ikilemi’ çerçevesini meşrulaştırmakta giderek zorlanıyor. (Arnd-Michael Nohl bu uzlaşma yapılarını ‘Sanayi Çevrecileri’ ve ‘Doğa ve Çevre Korumacıları’ başlıklarında ele alıyor: “Sanayi çevrecilerinin, çevre korunmasını endüstriyel ilerleme ya da kâra göre ikincil tuttukları özetlenebilir. Ancak menfaatleriyle bağdaştığı ölçüde, çevreci olarak sahneye çıkmaktadırlar. Bundan dolayı çalışmaları ikiyüzlü bir görünüm sunmaktadır: Kendilerini halka, çevreye duyarlı olarak gösterirken, bu imajlarından istifade ederek hükümetin çevre koruma yaptırımlarını engellemeye çalışmaktadırlar.” Türkiye’de Hükümet Dışı Örgütlerde Ekoloji Sorunsalı, Birikim)

Bu saflaşma, siyasi iktidarın vadilerin, mahallelerin, meydanların isyanına son bir yıldır cevap üretmesi ve karşısına almasıyla giderek hissedilir oldu. Hükümetin geçtiğimiz bahar iki kavramı öne çıkararak sözde yeni bir pozisyon açmasıyla ayrım belirginleşti: Bütüncül Havza Planı ve Can Suyu.

Erdoğan ve Eroğlu biraderlerin yeni teklifi kabaca şöyleydi: “70 km.lik derede 22 HES lisansı olmasın peki. Madem Havza Planı yapalım, vadinin şurasında sanayi kurulsun, şurada tarım yapılsın, şurada konut yapılsın, şurada da HES yapılsın şeklinde düzenlemelerle karşınıza çıkalım. Akarsu yataklarında az biraz daha Can Suyu bırakalım.” Bu teklifin ise suların mülkiyeti meselesini çözmediği açıktı. Bir derede 2 HES de olsa 20 HES de olsa netice değişmeyecekti: ‘Su kullanım hakkı’ halktan alınıp firmalara devredilecek, sermaye sulara konmuş olacaktı.

Eko-politik su hareketleri, tüm yeraltı ve yer üstü kaynaklarını halkın ortak varlığı olarak kabul etmeyen düzenlemelere rıza göstermeyeceklerini ve halkı HES’lere uzlaştıracak yaklaşımlara hoşgörüyle bakmayacaklarını ifade ettiler. Karadeniz İsyandadır Platformu, Munzur Koruma Kurulu, Derelerin Kardeşliği Platformu, Çoruh Havzası gibi tabana yayılan lokomotif hareketler, Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu (STHP) çatısındaki meslek odaları, emek örgütleri ve diğer yapılar bu saftaydı. İşte biz de geçen sayıdaki 26 Aralık Kadıköy Mitingi yazısının finalinde onlardan bahsediyorduk.

Öte yandan kabaca Su Meclisi bileşenlerinden oluşan romantik kanat, bu havza açılımına, AB normlarına uygunluğu, çevreye verilen zararı sınırlayabileceği, HES davalarında pratik avantaj sağlayabileceği gibi gerekçelerle daha sıcak bakma eğilimindeydi. (Entegre Su Yönetimi, Havza Bazında Yönetim gibi kavramlar 2000’de AB Parlamentosu’ndan geçen Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ’nde yer almaktaydı. Aslında bu direktif suyu ‘ekonomik bir kaynak/meta’ olarak görerek tanım değişikliği yapmakta, su kaynakları yönetiminde yeni kurumlar, yeni ilişkiler tarif etmekteydi. Nitekim Su Platformu kanadı bu AB normlarına karşı olduğunu belirtmektedir.) Su Meclisi, TEMA, WWF, Greenpeace, Doğa Derneği gibi oluşumlar, suların ticarileşmesine karşı net bir cümle kurmadıkları, pratikte anlamlı bir eylem gücü göstermedikleri gibi Havza Planı’na da itiraz etmediler. 

Ortam şenleniyor!

Ancak bu uzlaştırma gayretlerinin isyanı dindiremediğini, pek de bölemediğini gören Erdoğan ekibi, ‘Yemezse Kasımpaşa’ düzenini alarak tam saha hücuma geçti. Geçtiğimiz yazla birlikte, “Ben çevrecinin daniskasıyım!”, “HES’lere karşı çıkmak vatan hainliğidir”, “Bunlar dışarıdan gelen çevreci tipler!”, “Allianoi diye bir yer yoktur!” zırvalarıyla ortam giderek şenlenmekte. Referandumun ardından HES şirketlerinin şahlanan taarruzuyla kavga kızışmakta. HES’lere karşı her hukuksal kazanımın arkasından dolanacak yol arayan AKP hükümeti, 8 Ocak’ta yürürlüğe giren 6094 sayılı Enerji Kanunu’nda karambole getirdiği bir madde ile SİT alanlarına HES yapılmasının önünü açtı. Meclise sevk ettiği sözde Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu tasarısıyla tüm kültür ve tabiat varlığını tasfiyeye hazırlanıyor. Mücadelenin en sıcak aşamaları yeni başlıyor.

Bu tarihi eşikte, yaşam alanı mücadeleleri ile emek mücadelelerini ve tüm diğer hak mücadelelerini ortaklaştırmak solun önünde öncelikli görev olarak duruyor. TEMA ve benzeri oluşumların pastoral senfonisine rağmen mücadele hattımızı, akıl ve ruh sağlığımızı ve bu coğrafyanın varlığını koruyabilmemiz için, solun ülkedeki en ciddi toplumsal muhalefet kaynaklarından biri olan su savaşlarıyla güçlü bir direnç ağı örmesi, tüm arıza birikimimizi devreye sokabilmesi gerekiyor.

Nitekim geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Halkevleri’nin Çevre Hakkı Atölyesi, Toplumcu, Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları’nın Yaşamın Yağmalanmasına Karşı Çalıştay’ı gibi girişimler yaşam mücadelesi çevrelerinde büyük ilgi ve heyecan uyandırıyor.

Yazıyı bitirirken Diyarbakır’daki Mezopotamya Ekoloji Forumu’nda konuşan Çağdaş Avukatlar Birliği’nden Mehmet Selçuk Doğan’ın, “KİP’in TEMA açıklaması toplumsal ekoloji anlamında mücadeleyi on yıl ileri götürdü” yorumu geliyor. Abartıyı iltifat olarak kabul ediyoruz, asıl önümüzde açılmakta olan imkâna işaret etmesi, ülkemizin bu Truva Atlarını püskürteceğine inancımızı pekiştiriyor.

SERMAYENiN HOKKABAZLIK YAPIP HALKI UYUTMAK iÇiN KURDUĞU ‘ÇEVRE’ TEZGAHI

 

Koç Üniversitesi, bir orman katliamının üzerine kuruldu. TEMA ne yaptı? Bu katliamı mazur göstermeye çalıştı!

l “TEMA kurulduğu günlerde mütevelli heyeti de yayınlanmıştı gazetelerde. Hı demiştim, kirleten çevreciliği de vatandaşa bırakmayacak. TEMA gönüllü çalışan binlerce çevrecinin emeği üzerinde bugünlere geldi. Her şeye rağmen çevreciliğin gelişmesinde önemli katkıları olduğunu yadsıyamayız. Mimarlar Odası KOÇ Üniversitesi yapısının binlerce ağaç kesimine neden olacağı söyleyip dava açtığında karşımıza iki dilekçe çıkmıştı, TEMA ve bir mimar; TEMA Koç üniversitesinin ormana zarar vermediğini, tam tersine koruma kullanma dengesi içinde koruyucu yanının olduğunu özetle söylemekte idi. Merak eden Mimarlar Odası arşivinden belgelere ulaşabilir.” Sami Yılmaztürk, İstanbul Mimarlar Odası Genel Sekreteri.

l “Son örnek, SEKA’nın Gölcük’teki fi danlık arazisinin Koç’a bedava verilmesidir. Söz konusu arazinin değeri, o zaman 8 trilyon TL. idi. SEKA Fabrikasının yenilenmesi (revizyonu) için 3 trilyon TL gerekiyordu. İnsan hiç olmazsa, o araziye karşılık fabrikanın yenilenmesini yaptırırdı o beleşçiye. Bedava verilen arazi yetmiyormuş gibi, o beleşçiye bir de yüzde 200 yatırım indirimi sağlandı. Yani, Koç yaklaşık 10 yıl vergi de vermeyecek. Fidanlığı da kesti. Ünlü TEMA da ağaç kesimini destekledi. Kargaları güldürecek mantıksız açıklamalar yaptı. Çünkü, Koç TEMA’nın destekçisiydi. Ben bu olayı öğrendikten sonra, TEMA üyeliğinden ayrıldım.” Em. Pilot Binbaşı Erol Soysever

“…oluşturulmasına 1936 yılında başlanan SEKA ormanı, elli yıllık emeğin ürünüdür; binlerce çam ve kavak ağacının kapladığı bir arazidir. … ‘Yeşili koruyalım, ülke erozyona uğramasın’ diyen TEMA’cılar neredeler; neden susuyorlar?” Mehmet Ali Yavuz, Konya Milletvekili, TBMM 20. Dönem, 124. Bileşim tutanakları.

l “- Karadeniz’de ulaşım için iki seçenek vardı. Ya dağları delip yolu yapacaktık, ya da şimdi üzerinde bulunduğumuz sahil yolunu…

– Dağlar delinip, sahilden uzaklaşılsaydı ne olurdu?

Maliyet 10 kat daha yükselirdi. Ayrıca, doğa şimdikinden daha fazla tahrip olurdu.

– Yani?

– Sahil yolu daha doğru seçimdi…”

Nihat Gökyiğit, Tema Vakfı Onursal Başkanı, Tekfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Vahap Munyar’la röportaj, Hürriyet, 23 Ağustos 2010.

l Yaşam savunucuları “Suların Ticarileşmesine Hayır!” diye haykırırken Tema’nın Sapanca’yı paketlemekle meşgul olduğundan icabet edemediğinin sitesidir: http://www.revansu.com.tr

l “Tema vakfını GDO’ya Hayır Platformu’na almayışımızın bir çok nedeni vardır. Bunlardan biri GDO’lu Kavak çalışmalarını desteklemeleri, diğeri; kırsal kalkınma projelerinden birinde mera alanları için sorun taşıdığına inandıkları karaçalı’ların yok edilmesi için köylüye yabanı ot ilacı (herbisit) önermeleri, hatta marka olarak da dünyada GDO’lu tohum ve tarım ilacı imparatoru olan Monsanto’yu seçmeleridir.” Arca ATAY, Ziraat Yüksek Mühendisi, GDO’ya Hayır Platformu.

Ebru Erbaş ( Bu yazı RED’in Şubat sayısında yayınlanmıştır.)

3 Responses to Ve TEMA Vakfı’nın ipliği pazara çıktı!.. Sermayenin Halkı Uyutmak İçin Kurduğu ‘Çevre’ Tezgahı

  1. H.Karaca da bir kapitalist olduğu için, diğer büyük kapitalistlere diyet ödüyor. KOÇ Üniversitesi yargı kararına karşın, inşa edilirken Karaca, “Ağaç kesilecek, ama yerine ağaç dikilecek!” diyerek kargaları bile güldürmüştü. Siz hiç ağaç kesilmesini savunan böyle bir çevreci kuruluş ya da kişi gördünüz mü? TEMA Vakfı’ nın çıkardığı dergide, “Bir ağacın yaşamı boyunca ürettiği işlevsel değerlerinin toplamı, bir odunun 2000(iki bin) katıdır.” biçiminde bir ifade yazılıydı. Onlar bu ağaç kesimini savunan “lafları” ederken, kendi çıkardıkları dergideki bu saptamayı okumamışlar mıydı acaba?..

  2. Tema; çevreye hiç bir faydası olmayan sermayedarlardan oluşan, oraya buraya ağaç dikme bahanesiyle bina dikenlere göz yuman, çevre bilincinden uzak bir kuruluş…

    Temaya kalırsa, her ağacın yanına bir bina dikecek..

  3. mehmet bal says:

    Tema dediğin emekli asker hobi derneğiydi zaten. Höt zöt ile sermayeden para tırtıklamak için organize olup sakal uzatarak şirinlik yapıp duruyorlar. Çevreymiş, ağaçmış umurlarında bile değil.

Yorum bırakın