2B ile Ormanların Yağmalanmasına ve Satılmasına Hayır! Ormanlar “Orman Vasfını Yitirmesine” Yol Açanların, İşgalcilerinin Talanına Bırakılmıştır! Yücel ÇAĞLAR

AKP, ANAYASAYI ve ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINI  DA TAKMIYOR…

AKP yine “2B arazilerini” satma hazırlığı yapıyor. Bilindiği gibi, 2003 yılında da denemiş ve Anayasa değişikliği bile yapmayı göze almıştı; başaramadı. Her türlü kamusal varlığı satmayı alışkanlık edinmiş olan AKP’nin “2B arazilerini” satmaktan vazgeçmesi beklenmiyordu kuşkusuz. Deyiş yerindeyse, “eli mahkûm”; sermayeye daha kolay birikim olanakları sunulması, bu kapsamda yapsatçılara, TOKİ’ye “uygun” arazilerin sunulması gerekiyordu. Artık, ormanların içinde ve çevresi ormanlarla kaplı “2 B arazilerinden” daha uygun yerler kalmadı… Hem sonra, siyasal iktidar 2005 yılında buna kalkıştığında TOBB ve ATO Başkanları da buyurmuştu zaten. Gecikmeli de olsa şimdi bu buyruk yerine getirilecek; hem de yine Anayasaya aykırı olarak; ancak, bu kez Anayasa Mahkemesi’nin olası engellemesine de fırsat vermeden; açıkça söyleyebildikleri gibi, yine “Anayasanın arkasından dolaşarak”…  Böyleyken, çoğunluk  konuya “orman popülizmi” söylemiyle ve yaklaşımıyla yaklaşmaktan hâlâ vazgeçemedi: Siyasal iktidarın “2B arazilerini” satma çabası bir inadın, bir orman düşmanlığının, bir işbilmezliğin vb durumların bir ürünü değildir: Siyasal iktidar; kolay yoldan “sıcak para” sağlamaya, tıpkı öteki kamu varlıkları ve hizmet alanlarının özelleştirilmesi gibi sermaye birikim sürecine katkıda bulunmaya çalışmaktadır; hem de tam da genel seçimlere gidilirken… Bu son derece yalın gerçeği görülememesi, “orman popülizminde” direnilmesi ise siyasal iktidarın işini daha da kolaylaştırmaktadır.

Bu aymazlık bitsin artık !

Yücel ÇAĞLAR

ANIMSATMA…

Çok geçmedi, ama, yine de anımsatmak gerekiyor: Hem 1961 Anayasasının 1970 yılında değiştirilen 131 hem de 1982 Anayasasının 169 ve 170. maddelerinde “orman” sayılan yerlerin artık orman sayılmamasını sağlayacak yaptırımlara yer verilmiştir. Hem de, öyle sanıldığı gibi, yalnızca “vasfını yitirdiğine” karar verilen yerleri de değil, t6831 sayılı yasanın 1. maddesiyle “orman” sayılan tüm yerlerin… Dolayısıyla, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesi ile 1983 yılında çıkarılan 2924 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun”u da bu doğrultuda düzenlemeler yapılmıştır. Böylece, önceki yıllarda başlatılan uygulamalara yeni boyutlar kazandırılmıştır. Bu doğrultuda;

b  2924 sayılı yasanın “Tarım Alanına Dönüşmüş Yerlerin Değerlendirilmesi” başlığı altında yer verilen 11. maddesi, 1991 yılında çıkarılan 3763 sayılı yasayla değiştirilerek “orman niteliğini yitirmiştir” gerekçesiyle ormancılık düzeni dışına çıkarılan Hazine arazilerinin kadastro tutanağında kullananların, başka bir söyleyişle de işgal etmiş olanların adına gösterilebilmesi sağlanmıştır.

b  Ancak, Anayasa Mahkemesi 1993 yılında, bu düzenlemeyi Anayasanın 170. maddesine aykırı bularak iptal etmiştir.

b  Siyasal iktidar bu kez, 1995 yılında 4127 sayılı yasayı çıkararak söz konusu maddeye “31.12.1981 tarihinden itibaren orman köyü nüfusuna kayıtlı olanlar da hak sahibi sayılırlar.” eklemesini yaparak ormancılık düzeni dışında çıkarılan yerlerin yalnızca “orman köylüsü” sayılanlara satılabilmesi koşulunu getirmiştir. Böylece 536 köyde satış için gerekli işlemler yapılmış ve 6,7 bin hektar arazi “hak sahibi” sayılanlara satılmıştır.

“2B uygulamalarıyla” 2002 yılı sonuna değin 4,7 milyon dönüm alan “orman vasfını yitirmiştir” gerekçesiyle ormancılık düzeni dışına çıkarılarak bu yerlerin “orman vasfının yitirmesine” yol açanların, işgalcilerinin talanına bırakılmıştır. İlginçtir, bu uygulamalar yapılırken hemen hemen hiç kimseden en küçük bir tepki bile gelmemiştir.

b  Siyasal iktidar da bu kez 2001 yılında 4706 sayılı yasayı çıkararak söz konusu yerlerin Maliye Bakanlığı tarafından satılmasını ve bu satışların 2924 sayılı yasa doğrultusunda yapılmasını sağlamıştır.

b  Ancak, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’nın başvurusu üzerine bu düzenlemeyi de 2002 yılında iptal etmiştir.

b  AKP, 2003 yılında iktidar olduğunda, elinde dilediği gibi satabileceğini sandığı 4,7 milyon dönüm arazi olduğunun ayırtına varınca gereğini yapmaya ve bu amaçla da 1982 Anayasasının 169 ve 170. maddelerini değiştirmeye kalkışmış, ancak, bu girişiminde başarılı olamamıştır.

b  Siyasal iktidar bu kez de 2009 yılında çıkardığı 5831 Sayılı “Tapu Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun yanı sıra 6831 sayılı yasanın orman kadastrosu çalışmalarıyla ilgili kimi maddelerini değiştirmiştir Bu değişiklikle; “i) Orman Kadastro Komisyonları işlevsiz hale getirilerek uzmanlığı orman olmayan kişilerin “orman” sayılmayabilecek yerleri de belirleyebilmesi, ii) kesinlemiş orman haritalarındaki yüzölçümü hatalarının düzeltilmesi iş ve işlemlerinin kadastro ekipleri tarafından yapılabilmesi, iii) orman kadastrosunun bütünüyle etkisizleştirilmesi ve işlevsizleştirilmesi, iv) “orman”  sayılan yerleri ormansızlaştırılarak “orman suçu” işlemiş kişilerin kadastro tutanağının “Beyanlar” hanesine yazılması yoluyla suç niteliğinin ortadan kaldırılması, v) yapılacak olan uygulamanın ikinci kez kadastro çalışması sayılmamasıyla “suçlu” kişilere ayrıcalık tanınması ve söz konusu arazilerin fiili kullanım durumlarına göre “ifraz ve/veya tevhidinin” yapılabilmesi olanaklı kılınmıştır.

b Ne var ki, siyasal iktidar bu düzenlemeyle yetinmemiş; 1 Ağustos 2010 tarihinde de 6009 sayılı “Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde  Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”u yürürlüğe koyarak;

  • 2889 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 75. maddesini de değiştirmiştir. Bu değişiklikle; “Köy sınırları içerisinde yer alan Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların işgalcilerinden tahsil edilen ecri misil gelirleri”  ile uygulanmasını yeniden düzenlemiştir;
  • 4706 sayılı “Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un geçici 4. maddesinin ikinci fıkrası; “Bu madde kapsamında Hazine adına tescil edilen taşınmazlar, büyükşehirlerde öncelikle büyükşehir belediyelerine, büyükşehir belediyelerinin talebinin olmaması halinde ilgili belediyelere, diğer yerlerde ilgili belediyelere bedelsiz olarak devredilir.” biçiminde değiştirilmiştir.

Böylece, “2B arazilerinin, başta ” işgalcileri olmak üzere satılabilmesini kolaylaştırmak için hukuksal bir çerçevenin oluşturulmasına çalışılmıştır. Siyasal iktidar, şimdilerde yine Anayasaya aykırı olan bu kolaylıklardan yararlanma çabasına girmiştir.  Söylentilere göre de, satışlar için bu kez yalnızca yasal düzenleme yapacakmış. Acaba bu, siyasal iktidarın bir yanılgısı mı? Hiç de değil; göreceğiz…

NELER, NASIL YAPILACAKMIŞ?

“Söylentilere” göre siyasal iktidar,  “2B arazilerinin” yalnızca “satılmasına” indirgenmiş bir düzenleme hazırlığı yapıyormuş. İlgili devlet bakanının bir soru üzerine lütfedip yaptığı açıklamaya bakılırsa, genel seçimlerden önce de bu yasayı çıkaracaklarmış. Neden genel seçimlerden önce acaba ? Bu da, hiçbir yanıyla yadırgatıcı bir durum değil kuşkusuz; AKP, yukarıda sözü edilen “misyonunun” gereğini yerine getirmeye çalışıyor. Sözgelimi, basına yansıdığı kadarıyla;

b  Belediye mücavir alan sınırları içinde yapılaşma bulunan yerler (yerleşim yerleri), bina ve bahçe gibi kullanım alanlarıyla birlikte metrekare sınırlaması olmaksızın hak sahiplerine doğrudan satılabilecekmiş;

b  Belediye mücavir alan sınırı ayrımının kaldırılması, bu alanların içindeki ve dışındaki yerlerin aynı esaslara göre satılması da olanaklı kılınacakmış;

b  Tarım arazileri dışında kalan, üzerinde yapılaşma bulunan ve Maliye Bakanlığınca uygun görülen taşınmazlar, Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ), büyükşehir ve ilçe belediyelerine kentsel dönüşüm projeleri gerçekleştirmek üzere devredilebilecekmiş;

b  Özellikle kentleşmenin olduğu “2 B arazilerinde” devir, emlak vergisi metrekare birim değerleri üzerinden gerçekleştirilecekmiş ve bu türden devirlerde,  hak sahiplerine yeni inşa edilecek konutlardan daire verilecekmiş;

b  “2B arazilerinde” hak sahipliği için süre şartı da aranmayacakmış;

b  Taslağın ilk biçimindeki “hak sahibi kabul edilmek için kişinin söz konusu taşınmazı, kadastro çalışmasının tamamlandığı tarih itibariyle geriye dönük olarak 5 yıl kullanması” koşulu yerine şimdi kadastro kayıtlarında ‘kullanıcı’ görünenlerin hak sahibi kabul edilmesi sağlanacakmış;    

b  “2B arazilerinin” satışı ile ilgili işlemleri Maliye Bakanlığı yapacakmış;

b  “2B arazilerini” satın almak isteyen hak sahipleri, 3-6 ay içinde başvuruda bulunacakmış; ancak, bu süre Bakanlar Kurulu Kararıyla da sınırsızca uzatılabilecekmiş;

b  Satın alma başvuruları illerde defterdarlıklara, ilçelerde ise mal müdürlüklerine yapılacakmış; hak sahiplerinden, satış tutarından düşülmek üzere başvuru bedeli alınacakmış ve bu bedeller bölgeler, iller, ilçeler ve arazinin konuma göre farklılık gösterecekmiş;

b  “2B arazileri” rayiç bedelleri üzerinden satılacakmış; rayiç bedellerinin belirlenmesinde Hazine taşınmazlarının satışındaki kurallar geçerli olacakmış; bu amaçla da il ve ilçelerde oluşturulacak “Takdir Komisyonları”, satılacak “2B arazilerinin” değerlerini belirleyecekmiş;    

b  “2B arazilerinin” üzerinde çok katlı yapıların bulunması halinde, önce arsasının değeri belirlenecek, daha sonra da daire başına düşen hisse tutarı hesaplanacak ve bu durumdaki hak sahiplerine hisseli satış yapılacakmış; 

b  “2B arazilerinin” satışında Hazine taşınmazlarının satışına ilişkin ilkeler uygulanacakmış; ancak Hazine taşınmazlarının bedellerinin ödenmesindeki 2 yıllık taksit süresi, “2B arazileri” için 5 yıl olacak ve “hak sahipleri” isterlerse bedeli peşin, isterlerse yasal faiziyle 5 yıl taksitle de ödeyebilecekmiş.   

“2B arazilerinin” yersel dağılımı ile kullanım biçimleri göz önünde bulundurulduğunda bu işlemler hiç de kolay olmayacak, dahası çözümü son derece güç, kimileri de olanaksız sorunları gündeme getirebilecektir. Buna karşılık siyasal iktidara, uzantısı olan yandaş belediyelere ve büyük inşaat şirketlerine önemli ekonomik ve siyasal yararlar sağlayabilecektir.  Siyasal iktidar için hangisi daha önemli sizce?

“2B arazilerinin” yersel konumları ile kullanım biçimleri, aşağıdaki çizelgede sergilenmiştir:

 

“2B Arazilerinin” Konumu ve

Kullanım Biçimleri

Hektar %
1)Yerleşim Yeri Köy 7 035 1,5
Belde 8 514 1,8
İlçe 6 624 1,4
TOPLAM 22 273 4,7
2) Tarım Alanı sera 2 365 0,5
Narenciye 8 041 1,7
Zeytinlik, Fındıklık, Bağ, Bahçe 111 115 23,5
Otlak, Yaylak Kışlak 35 419 7,5
TOPLAM 156 940 33,2
3) Başka 294 209 62,2
GENEL TOPLAM 473 422 100,0

Kaynak: Halit Demir; “2/B -Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Araziler Sorunu Bu Arazilerle İlgili Olarak 27.Ocak.2009 Tarihinde Yürürlüğe Giren 5831 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler Hakkında Görüş ve Öneriler” konulu sunumu, 13 Mart 2009, TBMM. Ankara

Çizelgede de görüldüğü gibi “2B arazilerinin” % 62’sinin ne durumda olduğu bilinmiyor. Bu noktada, siyasal iktidara sorulması gerekmiyor mu:

<<-Yaklaşık üç milyon dönüm “2B arazisi kimlere, nasıl satılacak?>>

Peki, bu soruyu kim soracak? Göreceğiz.

Öte yandan; yerleşme yerlerindeki “2B arazilerinin”  tüm “2B arazileri” içindeki payı yalnızca  % 4,7. Başka bir söyleyişle; “2B arazilerinin” yalnızca % 4,7’si hemen satılabilecek durumda, rantı görece olarak yüksek yerlerde bulunuyor. Buna karşılık, tarımsal amaçlarla kullanılan 156,9 bin hektar “2B arazisinin” ne kadarını “orman köylüsünün” kullandığı ise bilinmiyor. Şimdi yine siyasal iktidara sorulması gerekmiyor mu:

<<- Satışı yapılacak araziler yalnızca yerleşilmiş olan ve/veya tarım yapılan “2B arazileri” ise eğer bu satışlar, deyiş yerindeyse, “ürküttüğü kurbağaya değecek mi?>>

Bu veriler ve sorular göz önünde bulundurulduğunda “2B arazilerinin” kullanım biçimlerinin ve değerlerinin nasıl belirlendiği, nerelerinin hangi kurum ve kuruluşlar özelinde nasıl değerlendirileceği, kimlere nasıl satılacağı sorularına verilecek yanıtların önemini daha artmıyor mu?

YİNE, ANAYASAYA AYKIRI BİR ÇABA…

Siyasal iktidarın yapacağı bu düzenlemeler yine Anayasaya aykırı. Çünkü bu düzenlemelerle de;

b  1983 yılında çıkarılan 2924 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanunu”nun 1993 yılında Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği 11. maddesi ve

b  2001 yılında çıkarılan 4706 sayılı “Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un yine Anayasa Mahkemesi tarafından 2002 yılında iptal edilen 3. maddesi

ile amacı ve yöntemi aynı olan uygulamaların yapılması öngörülmektedir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu maddeleri iptal gerekçelerinin bu düzenlemeler için de geçerlidir. Bu gerçeğin daha kolay kavranabilmesi için Anayasanın söz konusu kararlarında dayanak olan 170. maddesi ile iptal gerekçelerinin bu bağlamda anımsanması gerekmektedir.

Bilindiği gibi, Anayasanın 170. maddesine göre;

Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından, … 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.”

Bu yaptırım şimdilerde de yürürlüktedir. Dolayısıyla, “2 B arazilerinin”, satılması değil, değerlendirilmesinde, ancak  “…Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması …” amacının gözetilmesi günümüzde de anayasal bir gerekliliktir. Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte aldığı iptal kararları ve gerekçeleri de bu kesin gerçeği açıklıkla ortaya koymaktadır.

i) Anayasa Mahkemesi’nin 2924 Sayılı Kanunu”nun 11. Maddesini İptal Gerekçesi:

2924. sayılı yasanın 11. maddesi, 12 Eylül sonrasında;

“…tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık ( antepfıstığı ) gibi tarım alanları ve buralardaki yapı ve tesislerin yerleri; orman sınırları dışına çıkarıldıkları tarihteki fiili durumlarına göre ifraz edilerek, bu yerleri kullanan kişilere, rayiç bedelleri peşin veya on yıllık süre içinde ve eşit taksitle alınmak üzere, Tarım ve Orman Bakanlığınca satılır.”

biçiminde düzenlenmişti. Anayasa Mahkemesi ise 30.3.1993 gün, Esas 1992/48 ve Karar 1993/14 sayılı kararıyla maddedeki; “… kullanan kişilerin adları kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilir…” yaptırımı, “Orman köylüsü olup olmadığına bakılmaksızın bu yerlerin kullanan kişilere satışının yapılmasını sağlayan bu düzenleme Anayasanın 170. maddesine aykırıdır.”  gerekçesiyle, iptal etmiştir. Daha önce de değinildiği gibi, bu karar üzerine 1995 yılında 4127 sayılı yasa çıkarılarak söz konusu maddeye;

31.12.1981 tarihinden itibaren orman köyü nüfusuna kayıtlı olanlar da hak sahibi sayılırlar.”  ve

Rayiç bedelin belirlenerek hak sahiplerine tebliğinden itibaren hak sahiplerince bir yıl içinde satın alınmayan yerler, ihale ile hak sahipliği tanımına uygun üçüncü kişilere, birinci fıkradaki şartlarla satılır.”

eklemeleri yapılmıştır. Böylece “2B Arazilerinin” ancak “orman köylüsü” sayılanlara satılabilmesi zorunlu kılınmıştır. Ancak, bu kez de 2001 yılında 4706 sayılı yasa çıkarılarak satışların Maliye Bakanlığı tarafından yine söz konusu anayasal yaptırımlar gözetilmeden yapılmasına yönelik bir düzenleme yapılmıştır.

ii) Anayasa Mahkemesi’nin 4706 sayılı Yasanın 3. Maddesini İptal

Gerekçesi:

Anayasanın Mahkemesi 23 Ocak 2002 tarihli E: 2001/382, Karar 2002/21 sayılı kararını bu kez aşağıdaki gerekçelere dayandırmıştır:

Anayasa’nın bu emredici kuralı (170. maddedeki-YÇ) nedeniyle yasa koyucunun, bu alanların kullanıcılarına veya başkalarına, hatta orman içi köyler halkına satılmasını veya bu amaçla devredilmesini sağlayacak bir düzenleme yapması olanaklı değildir.

Anayasa’nın 169. maddesindeki orman sınırlarının daraltılmasına olanak tanınan iki halde de, orman sınırları dışına çıkarma sonucu elde edilen alanların değerlendirilmesi açısından herhangi bir ayrım yapılamayacağı, bu yerlerden yararlanmaya ilişkin düzenlemelerin, Anayasa’nın 170. maddesinde öngörülen amaca uygun yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.

Bu nedenle, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin satışı ve bu amaçla devri olanağını getiren dava konusu kural Anayasa’nın 169. ve 170. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”

 

 

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararlarının yanı sıra Sayın Cumhurbaşkanı’nın AKP’nin 2003 yılındaki çıkardığı 4960 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun“u veto gerekçesinin de bu bağlamda göz önünde bulundurulması gerekmektedir:

Yapılan yeni düzenlemeyle, orman niteliğini 31.12.1981 gününden önce yitirmiş alanların, bu duruma kasıtlı eylemleriyle neden olan kişilere satılması yolunun açılması ve işgalcilerin bu yerlerin yasal sahibi olabilmelerine olanak tanınması hukuk devleti ve adalet ilkesiyle bağdaştırılamaz.

Suç işleyerek ormandan yer elde etmiş kişi ya da kurumların bu yolla ödüllendirilmesi, ormana zarar vermeyen, yasalara ve Anayasa’ya saygılı yurttaşların Devlet’e, hukuka ve yasalara güvenini sarsacaktır.

Ayrıca, ormanlık alanların tahribine ve orman varlığının sona erdirilmesine yönelik eylemlere anayasal dayanak kazandırılması, işgale ve ormanların tahrip ve yağmasına süreklilik kazandıracaktır.

Hukuksal statü olarak orman alanı dışına çıkarılan yerlere sahip olanların ya da bu alanlara kurulacak konut ve sınai tesislerin, bu alanlara bitişik ormanlara verebilecekleri zararın nasıl önlenebileceği ise, ayrı bir sorun olarak önemini korumaktadır. “

Görüldüğü gibi, siyasal iktidarın “2B arazilerini” satmak amacıyla şimdilerde yapmaya çalıştığı düzenlemeler, geçmişte de gündeme gelmiş ancak bu doğrultudaki her düzenleme ya Anayasa Mahkemesi durdurulmuş ya da çıkarılan yasalar Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Anayasaya aykırı bulunarak veto edilmiştir. Ama şimdi, şimdi veto edilebilecek mi?

ANCAK, ARTIK SİYASAL İKTİDAR DA “AKILLANMIŞTIR.”

“2 B arazilerin”  ne amaçla “değerlendirilebileceği”, -satılabileceği değil, “değerlendirilebileceği” ! –  Anayasa Mahkemesi’nin kararları ve Cumhurbaşkanlığı’nın veto gerekçelerinde bu denli açıklıkla ortaya konulmuşken siyasal iktidarın yeni bir girişimle gündeme gelmesi hiç de yadırganacak bir durum değildir. Siyasal iktidar da “akıllanmıştır” çünkü. Siyasal iktidar söz konusu düzenlemeleri gündeme getirirken;

b “bir gece ansızın”,  sözgelimi, konuyla hiç ilgisiz bir “…Kanunun Kimi Maddelerinin ve Bazı Kanunların Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı…” kapsamında gündeme getirilebilecek ve TBMM’de de kabul edilebilecek yasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı tarafından da uygun bulunup Resmi Gazete’de yayımlanacağından emindir;

b  2949 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesindeki ”İptal kararları geriye yürümez.” biçimindeki yaptırımın bilincindedir*; yaklaşık iki yıldır, deyiş yerindeyse “kapalı kapılar ardında” yaptığı, arada bir de kamuoyuna yansıtıp olası tepkileri gözlediği söz konusu düzenlemeler ola ki Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilinceye ve iptal kararının gerekçeleri yayımlanıncaya değin, yine deyiş yerindeyse “atı alıp Üsküdar’ı geçmeyi” hedeflemektedir.

Siyasal iktidar haksız da sayılmaz: “2B arazilerinin” öngörüldüğü gibi satılabilmesini olanaklı kılan yasa tasarısı TBMM’den getirildiği gibi geçer, Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanır ve yürürlüğe girer. Ana Muhalefet Partisi Anayasa Mahkemesi’ne başvursa da karar alıncaya, alınan karar Resmi Gazete’de yayımlanıncaya değin yapılmak istenen de kolayca yapılır; bu denli açık !

“2B ARAZİLERİNİN” SATILMASINDA TEMEL AMAÇ

NE DAHA FAZLA AĞAÇLANDIRMA YAPILMASI NE DE ORMAN KÖYLÜLERİNİN” KALKINDIRILMASINI DESTEKLEMEK İÇİN KAYNAK SAĞLANMASIDIR !

Siyasal iktidar yine “takiye” yapmaya çalışıyor.  2005’ye konuyu yine kamuoyunun gündemine getirdiğinde, TOBB ve ATO Başkanları, kendilerini tutamayıp açık olarak belirtmişti. İşte birkaç örnek:

TOBB Başkanı Rifat HİSARCIKLIOĞLU:

Adam, üretim yapıyor, faturasını kesiyor, vergisini ödüyor, istihdam sağlıyor, ama bankadan kredi kullanamıyor. Çünkü işgal ettiği yer için ruhsat gösteremiyor. Teşviklerden yararlanamıyor. Şimdi bu durumdaki kişilere bu araziler rayiç bedelle satılsa üç yararlı sonucu olur: Yasadışı bir duruma hukukilik kazandırırsınız, devlet olarak gelir elde edersiniz ve önü tıkanan sanayicinin önün açarsınız” (21 Ocak 2005 tarihli Hürriyet Gazetesi).

ATO Başkanı Sinan AYGÜN;

Orman vasfını yitirmiş yerlere üç-beş katlı binalar, sanayi siteleri, fabrikalar, is merkezleri yapılmış ama hala bunlar orman olarak gözüküyor. Bunları yıkmak etik ve ekonomik açıdan da uygun değil. Bunları yıkamıyorsun, yıktıramıyorsun, bari parasını al. O konutun değeri neyse o değerden parasını tahsil et. Buraya hizmet götürmüşsün, asfaltı, elektriği, suyu her türlü imkânı var. Biz ormanları alıp, ağaçları kesin ve villa yapın demiyoruz ki. Ağaç yok, bina bitmiş, aradan 25 yıl geçmiş. 2B yasasının çıkmasını istemeyenler bunların üzerinde gayrimenkulleri, fabrikaları olanlardır. Nasıl olsa buraları aldık, yıllardır bedava oturuyoruz, diyenlerdir. Çok büyük bir kaynak yatıyor. Hükümeti bu konuda sonuna kadar destekliyoruz.” (24 Ocak, Tarihli Türkiye Gazetesi)

MÜSİAD Başkanı Ömer BOLAT:

“…2B uygulaması konusunda, is dünyası giderek bir fikir birliği içinde oldu.”   (1 Şubat 2005, www.haber7.com.).

“İş dünyası” bu denli istekli ve de destekçi olduğuna göre siyasal iktidarın “2B arazilerini” satmama, “2B arazilerini” kamu yararının gerektirdiği biçimde değerlendirme seçeneği olabilir mi?

 

 

Kısacası; siyasal iktidar “2B arazilerini” satmakta bu denli ısrarlı olmaktadır çünkü, 2003 yılında olduğu gibi şimdilerde de;

b  genel seçimler öncesinde istediği gibi kullanabileceği gelir sağlamayı,

b  özellikle de sermaye birikim sürecine yeni olanaklar sunmayı.

b  yandaş belediyelere yeni imar alanları açmayı

amaçlamaktadır. Bu gerçeği gözden kaçırmak, özellikle de siyasal iktidarın;

b  ağaçlandırma çalışmalarına kaynak bulmak,

b  “orman köylülerinin” kalkındırılmasına destek sağlamak,

b  işgalcilerin bedava yaralanmalarını ortadan kaldırmak

vb gerekçelerine inanmak büyük bir yanılgıdır.

SİYASAL İKTİDAR İŞİN KOLAYINA KAÇIYOR…

Siyasal iktidar:

b  Dünyada başka hiçbir uygulama örneği görülmeyecek “2B uygulamasını” hem gereksiz hem de olanaksız kılacak anayasal ve yasal düzenlemeler yapmıyor,

b  “2B arazilerinin” kamu yararına değerlendirilmesini –bir kez daha yineliyorum; “satılmasını” değil, “değerlendirilmesini” !– sağlayacak çabalara girmiyor,

b  “orman” sayılacak yerlerin sınırlarının belirlenmesi, tapuya tescil edilmesi çalışmalarını gerektiğince hızlandırmıyor; mülkiyet sorunlarını çözümlemiyor,

b  orman” sayılacak yerlerin sınırlarını belirleme çalışmalarının ormancılık bilgisi ve tekniğinin gereklerine göre yapılabilmesini olanaklı kılabilecek hukuksal ve kurumsal düzenlemeleri yapmıyor;

b  ilgili bilim ve araştırma kuruluşları, Anayasanın 135. maddesinde sözü elden Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile hiçbir biçimde işbirliği yapmıyor.

Bu, çok beklendik bir tutum kuşkusuz: Siyasal iktidar öteki kamusal varlıklar gibi 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesinin “B” bendi uyarınca artık “orman” sayılmayan yerleri yalnızca satmayı düşünüyor çünkü; yalnızca satmayı…

PEKİ, NE YAPILMALI ?

Evet, siyasal iktidar tam bir tüccar “ketumluğu” ve keyfiliği içinde hareket etmektedir. Ancak, TBMM’nin Anayasanın 33. maddesinde açıklanan “bilgi edinme yollarının” gerektiği gibi kullanılmasıyla, kitle iletişim araçlarının ve demokratik kitle örgütlerinin çabalarıyla siyasal iktidarın bu “ketumluğu”, keyfiliği aşılabilir; aşılması gerekmektedir. Bu bağlamda ayrıntılı olarak açıklanması zorunlu 3 soru vardır:

 

 

 

“2B arazileri”;

1)   şimdiki kullanım biçimleri, kullanım ve değişim değerleri kimler tarafından ve nasıl belirlenmiştir;

2)   en uygun kullanım biçimlerinin ne olması gerektiği yersel olarak belirlenmeden, böylesi bir belirlemeye dayalı kullanım planlaması yapılmadan kamu yararına nasıl değerlendirilebilecektir;

3)   değerlendirilmesine yönelik karar ve uygulama süreçlerine Orman, Orman-Köy İlişkileri, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlükleri ile Anayasanın 135. maddesinde sözü elden Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları nasıl katılabileceklerdir?

Bu zorunluluk yerine getirilmediğinde yapılabilecek olanlar, deyiş yerindeyse “gölge boksu” olmaktan öteye geçemeyecektir.

Öte yanda, “başka ne yapılmalıdır?” sorusu ise şöylece yanıtlanabilir:

1)   Orman kadastrosu çalışmaları ve dolayısıyla da daha önce “orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin” değerlendirilmesi ve bu kapsamda da satılması ile ilgili iş ve işlemler, aşağıda 2 ve 3. bentlerde açıklanan gerekler yerine getirilinceye değin durdurulmalıdır.

2)   6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2, 7-11. maddeleri değiştirilmelidir. Bu kapsamda;

a)  2. maddeyle herhangi bir yer için  “orman sınırları dışına çıkarma” kararının verilebilmesi için;

  • · “su ve toprak rejimine zarar vermeme”,
  • · “orman bütünlüğünü bozmama”,
  • · “çevresindeki orman ekosistemlerinin tüm öğeleriyle kendisini yenileyebilme gücüne zarar vermeme” ve
  • · “ormancılık çalışmalarının etkenlik, verimlilik ve kârlılık düzeylerini düşürmeme”

koşullarının eş zamanlı olarak aranması sağlanmalı; yerleşme yerine dönüşmüşlerin dışındaki “2B arazileri” bu koşulları sağlayıp sağlamadığı belirlenmeli; sağlamayan yerler yeniden “orman” sayılan yerler kapsamına alınmalıdır.

b)   6831 sayılı Orman Kanunu’nun 7. maddesi, orman kadastrosu üye bileşimi; “ormancılık bilimi ve tekniğinin gereklerinin yerine getirilebilecek” biçimde düzenlenmelidir.

c)    6831 sayılı Orman Kanunu’nun 8-11. maddeleri; “orman sınırları dışına çıkarma” kararlarına, yerel orman işletme müdürlükleri ile TMMOB Orman Mühendisleri Odası başta olmak üzere ilgili öteki sivil toplum kuruluşlarının itiraz edebilme olanağı getirilmelidir.

3)   3402 sayılı Kadastro Kanunu’yla görevlendirilen kadastro ekiplerinin “orman kadastrosu yapabilme” olanağı kaldırılmalıdır.

4)   Orman sınırlarını belirleme ve tapuya tescil çalışmaları beş yıldan daha kısa bir süre içinde bitirilmelidir.

5)   Orman kadastrosu ve tescil çalışmaları bitirildikten sonra Anayasanın “orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerler…” ile “…tarihinden önce orman niteliğini tam olarak yitirmiş…yerlerin” orman sınırları dışına çıkarılmasına olanak veren hükümleri ile 6831 sayılı Orman Kanunun 2. maddesi ve ilgili Yönetmelik tümüyle yürürlükten kaldırılmalıdır.

6)   Orman kadastrosu çalışmaları sırasında herhangi bir nedenle “orman sınırları dışına çıkarılan” yerlerden “şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak” bulunduğu yerler, bu tür eylemleri caydırıcı düzenlemelerle değerlendirilmeli; h “su ve toprak rejimine zarar vermeyen”, h “orman bütünlüğünü bozmayan”, h “çevresindeki orman ekosistemlerinin tüm öğeleriyle kendisini yenileyebilme gücüne zarar vermeyen” ve h “ormancılık çalışmalarının etkenlik, verimlilik ve kârlılık düzeylerini düşürmeyen” tarım ve hayvancılık yapılmakta olan yerlerin ise, Anayasamızın 170. maddesinde öngörüldüğü gibi, devlet eliyle imar ve ıslah edildikten sonra arazi kullanım planlarına uygun olarak “orman içi köylülerinin” kısmen veya tamamen yerleştirilmesine tahsis edilmesi sağlanmalıdır.

***

 

 

 

SONUÇ

Evet, siyasal iktidar tam bir tüccar “ketumluğu” ve keyfiliği içinde hareket etmektedir. Ancak, TBMM’nin Anayasanın 33. maddesinde açıklanan “bilgi edinme yollarının” gerektiği gibi kullanılmasıyla, kitle iletişim araçlarının ve demokratik kitle örgütlerinin çabalarıyla siyasal iktidarın bu “ketumluğu”, keyfiliği aşılabilir; aşılması gerekmektedir. Bu bağlamda ayrıntılı olarak açıklanması zorunlu 3 soru vardır: “2B arazileri”;

  1. şimdiki kullanım biçimleri, kullanım ve değişim değerleri kimler tarafından ve nasıl belirlenmiştir;
  2. en uygun kullanım biçimlerinin ne olması gerektiği yersel olarak belirlenmeden, böylesi bir belirlemeye dayalı kullanım planlaması yapılmadan kamu yararına nasıl değerlendirilebilecektir;
  3. değerlendirilmesine yönelik karar ve uygulama süreçlerine Orman, Orman-Köy İlişkileri, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlükleri ile Anayasanın 135. maddesinde sözü elden Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları nasıl katılabileceklerdir?

 

1982 Anayasasının 169 ve 170. Maddelerinde “orman vasfını” yitirdiğine karar verilen yerlerin artık orman sayılmamasını sağlayacak yaptırımlar değiştirilmedikçe,

yapılabilecek olanlar, deyiş yerindeyse “gölge boksu” olmaktan öteye geçemeyecektir.


* Nasıl olmayabilir ki; “büyük” anayasa bilgini Burhan Kuzu İÜ Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi iken “Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu” başlıklı incelemeler yayımlamıştır.


One Response to 2B ile Ormanların Yağmalanmasına ve Satılmasına Hayır! Ormanlar “Orman Vasfını Yitirmesine” Yol Açanların, İşgalcilerinin Talanına Bırakılmıştır! Yücel ÇAĞLAR

  1. irfan says:

    2b ciler şimdiden orman ların istanbula yakın birçok yerine kendi adamlarını yerleştirmişler bile bir anda ormanlara saldıracak bir çok yer orman vasfını çok kolay ve çabuk kaybedecek yazıklar olsun gözü doymaz açlara ve onların çanakçılarına

Yorum bırakın