Dünya Su Konseyi (WWC) ve Dünya Su Forumları (WWF)

Temel ihtiyaçlarımızdan ve aynı zamanda haklarımızdan biri olan su, insanlığın üretim biçiminin kârlılık üzerinden belirlendiği günümüzde, kâr edilebilir bir mal olarak değerlendiriliyor. Tüm kamusal haklar gibi su hakkımız da elimizden alınarak, devletler ya da özel şirketler eliyle alınıp satılabilir ve işletilebilir bir meta haline getiriliyor.

Bu metalaştırma sürecinde, sürecin aktörleri olan devletler ve özel şirketler, suyun piyasaya açılmasının ideolojik altyapısını oluşturmak, sürecin planlamasını yapmak,  bu doğrultuda atılan adımları merkezileştirerek hızlandırmak ve piyasayı aralarında paylaşmak üzere bir araya gelerek uluslararası kurumlar oluşturmuş, dünyanın değişik yerlerinde konferanslar, forumlar düzenlemiştir. Kapitalist-emperyalist sistem bu çabalarla suyun ticarileştirilmesini, su da ticari bir maldır/metadır ve piyasada herhangi başka bir mal gibi alınıp satılmalıdır (“kullanan öder” yaklaşımı) görüşüyle meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Küresel ölçekte suyun yönetimi için oluşturulan ilk yapı, 1972 yılında kurulan IWRA-Uluslararası Su Kaynakları Birliği’dir. ABD’de kurulan, Dünya Su Konseyi’nin kurucu kurumlarından biri olan IWRA’nın oluşturulmasının ardından suyun küresel ölçekte yönetimi için toplantılar gerçekleştirilmiş ve IWRA, bu görev için yeni yapılar kurulmasına ön ayak olmuştur. Günümüzde ise IWRA 110 ülkeden 1400 civarında şirket, kurum ve birey statüsünde üyeye sahiptir.

İlk kez hükümetler arası bir su konferansı Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılında düzenlenmiştir. Ardından 1980 yılında Birleşmiş Milletler, takip eden on yılı, “Uluslararası İçme Suyu Arzı ve Hijyen Koşullarının İyileştirilmesi” on yılı olarak deklare etmiştir.
 
1992 yılına gelindiğinde,  uluslararası bir su konseyi kurma fikri ilk kez olarak Dublin’de yapılan BM Uluslararası Kalkınma ve Çevre Konferansı’nda ve Rio de Janerio’da yapılan Yeryüzü Zirvesi’nde öne sürülmüştür. IWRA, 1994 yılında Kahire’de düzenlediği 8. Dünya Su Kongresi’nin özel bir oturumunu bu konuya ayırmış ve bu oturum Dünya Su Konseyi (DSK) kurulması yönünde bir önergeyle sonuçlanmıştır. Böylece küresel su yönetimi konusunda verilmekte olan dağınık, birbirinden kopuk ve etkisiz çabaların bir şemsiye kurum altında birleştirilmesi gerekliliği fikrinde ortaklaşılmıştır. 1995’te kuruluş komitesini oluşturan Dünya Su Konseyi’nin merkezi Fransa-Marsilya’da açılmıştır. Konsey, ilk toplantısını Mart 1995’te Kanada-Montreal’de, ikinci toplantısını da İtalya-Bari’de gerçekleştirmiştir. Bu iki toplantıda Dünya Su Konseyi’nin amaç ve hedefleri tanımlanmıştır. Temmuz 1996’da Dünya Su Konseyi’nin ilk geçici Guvernörler Heyeti İspanya-Granada’da toplanmıştır.
 
Dünya Su Konseyi, belirlediği politikaların hayata geçirilmesi için her üç yılda bir periyodik olarak yaptığı Dünya Su Forumları’nın birincisini Mart 1997’de Fas-Marakeş’te gerçekleştirmiştir. Marakeş Deklarasyonu’nun yayınlanması ile su sorununda Dünya Su Konseyi’nin liderliği kesin olarak belirlenmiştir. Dünya Su Konseyi, “21. Yüzyılda Yaşam ve Çevre için Dünya Su Vizyonu” geliştirme görevini üstlenmiştir. Konsey, Mart 1998’de Paris’te, Fransız Hükümeti’nin işbirliği ile gerçekleştirilen Uluslararası Su ve Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın organizasyonunda yer almıştır.

2. Dünya Su Forumu (DSF) 2000 yılında Hollanda-Lahey’de yapılmıştır. Lahey’de yapılan ikinci DSF, DSK’nin su politikalarında belirleyici olacak kararlar almıştır. Bu kararlar şunlardır:

    Bütünleşik yönetime bütün paydaşları katmak (Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi),
    Su hizmetlerinin fiyatlandırılmasına bütün maliyetleri dahil etmek,
    Araştırma ve yenileştirme için kamusal fonları arttırmak,
    Uluslararası su havzalarında işbirliğini arttırmak,
    Su yatırımlarını büyük oranda arttırmak.

2000 Lahey DSF’nun suyun ticarileştirilmesi konusunda en önemli kararı “Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi”dir. Bütünleşik Su Kaynakları Yönetimi, AB Su Çerçeve Direktifi temelinde bir kavramdır. Bu kavramla doğal su kaynaklarının kendi doğal coğrafi sınırları içerisinde yönetilmesi ve bu yönetimde tekelleri egemen kılmak hedeflenmektedir.

Üç yılda bir toplanan Dünya Su Forumları’nın üçüncüsü ise Mart 2003’te Japonya-Osaka’da yapılmıştır. Bu forumda Dünya Su Konseyi, 2. Dünya Su Forumu’nun taahhütlerine uygun olarak Dünya Su Faaliyetleri Raporu’nu yayımlamıştır.

4. Dünya Su Forumu 2006 yılında Meksika-Mexico City’de yapılmıştır. Dünya Su Forumu’nun suyun küresel ölçekte ticarileştirilmesi amacının halklar tarafından anlaşılmaya başlaması sonucu 4. Dünya Su Forumu, yüz bini aşkın insan tarafından yapılan büyük protestoların hedefi olmuştur.

Küresel ölçekte suyun yönetiminin merkezi olan Dünya Su Konseyi’nin kurucu kuruluşları, Uluslararası Su Kaynakları Birliği (IWRA), Uluslararası Sulama ve Drenaj Komisyonu (ICID), Kanada Uluslararası Kalkınma Ajansı (CIDA), Dünya Bankası (WB), Uluslararası Su Kalitesi Derneği (IAWQ), Uluslararası Su Birliği (IWSA), Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Dünya Konservasyon Birliği (IUCN)’dir.  

Günümüzde ise Dünya Su Konseyi’nin 65 ülkeden 340 üyesi bulunmaktadır. Dünyadaki en büyük yatırım bankaları ve en büyük su şirketleri, hükümet kuruluşları, STK’lar, meslek birlikleri ve akademik kurumlar Konsey’in üyeleri arasındadır. Avrupa Yatırım Bankası, Afrika Yatırım Bankası, Lyonnaise des Eaux, Group Suez, Price Waterhouse Coopers, Suez Environment, AREVA bu üyeler arasında göze çarpanlardandır.

Fransız şirketi olan Suez, 130’u aşkın ülkede faaliyet göstermekte ve 115 milyon kişiye su satmaktadır. Yine bir Fransız şirketi olan Vivendi ile birlikte, özel şirketlerin pazarladığı suyun yüzde 70’ini satmakta ve yıllık ciroları toplamı 70 milyar doları aşmaktadır. Çin’de, Hindistan’da, Güney Kore’de, Vietnam’da, Filipinler’de, Güney Amerika’da ve daha birçok ülkede yapılan özelleştirmelerde su kaynaklarını satın alan ve işleten, bu iki şirkettir.(1) Antalya Belediyesi’nin yaptığı su özelleştirmesinde de yine Suez Lyonnaise des Eaux karşımıza çıkıyor.

Konsey’de yer alan Dünya Bankası ve Kalkınma Bankaları da geri dönüşüm (suyun fiyatlandırması) ve özelleştirme amaçlı kredi finansörleridir. Örneğin Çin’in Tianjin kentinin su tesislerinin yenilenmesi işlerinin özel sektöre devrinde, projenin finansmanı için Asya Kalkınma Bankası 130 milyon dolar kredi vermiştir.(1) Dünya Bankası da “son on yılda su projelerine verdiği 20 milyar dolar ile özelleştirmelerin temel finansörü olmuştur. Hükümetlere verdiği borç anlaşmalarına koyduğu su özelleştirilmesi hükümleri ve özel sektörle ilgili yan kuruluşu IFC aracılığı ile su şirketlerinin amaçlarına hizmet etmiştir.”(2)

Konsey’de Türkiye 41 üye ile en çok üyesi olan üçüncü ülke konumundadır. Dünya Su Konseyi üyelerinin %13’ünü Türkiye’den kurumlar oluşturmaktadır. Türkiyeli kurumların büyük bir çoğunluğu inşaat, mühendislik ve müteahhitlik alanlarında faaliyet gösteren şirketlerden oluşmaktadır. Ceylan İnşaat, Doğuş İnşaat, Ecetur, Eren İnşaat, Güriş İnşaat, İçtaş İnşaat, Kiska İnşaat, Limak İnşaat, Nurol İnşaat, Peker İnşaat, Tefken Holding, Yüksel İnşaat ve Ünal Şirketler Grubu bunlardan yalnızca birkaçıdır. Bu şirketlerin ortak özelliği, baraj inşaatı, su altyapı hizmetleri, atık su arıtım tesisleri inşaatı gibi alanlarda yatırımlarının olması ve dünyanın en büyük su şirketleriyle ortak çalışıyor olmalarıdır. 5. Dünya Su Forumu’nun Su Köprüsü bültenine göre, “Önümüzdeki 15 yılda çevre teknolojilerine, tesislere 70 milyar Euro yatırım yapılacaktır. Bu yatırımlar esas olarak katı atık, tehlikeli atık, atık su ve yenilenebilir enerji alanında olacaktır.”(3) Bu alanlardan kâr etme hedefi olan inşaat ve su şirketlerinin iştahlarının kabarması ve Dünya Su Konseyi organizasyonunda yer alarak bu paylaşımda belirleyici olmak istemeleri çok doğaldır. Bu şirketlerin yanı sıra GAP, Devlet Su İşleri ve İSKİ gibi resmi kuruluşlar ve Türk Su Vakfı da Dünya Su Konseyi’nin üyeleri arasındadır.

Dünya Su Konseyi amacını “Su kaynaklarının sürdürülebilir olarak kullanımı konusunda çeşitli eylem programlarının hazırlanması, su kaynaklarının ve çevrenin gelecekteki durumuyla ilgili olarak değişik senaryoların geliştirilmesi, su konularının daha uzun vadeli ve daha kapsamlı bir şekilde ele alınarak küresel bazda bir ‘düşünce kuruluşu’ olarak çeşitli faaliyetlerin gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır. Ancak su kaynaklarının sürdürülebilirliği ve herkese sürdürülebilir, güvenli su hizmeti sağlanması konularında sorun olarak saptanan nokta, geri bıraktırılmış ülkelerin devletlerinin bu alanlarda gerekli olan yüksek maliyetli yatırımları yapamaması, yerel yönetimlerin bu hizmetleri eksik olarak yerine getirmesi olunca; bu yatırımları yapabilecek, hizmetlerin daha “kaliteli” sağlanmasını başarabilecek olan özel sektörün su piyasasında daha etkin olması, Konsey tarafından sorunun çözümü olarak sunulmaktadır. Bu “düşünce kuruluşu”, böylece, üyesi olan büyük su tekellerinin çıkarları doğrultusunda su piyasasını özel sektöre açmaya ve bu tekellerin sektördeki payını ve kârlılığını yükseltmeye, suyu piyasalaştırmaya ön ayak olan bir kuruluş olmaktadır. Bunu yaparken halkların da görüşlerine yer veren, dünya için en iyisini bulmaya çalışan bir “düşünce kuruluşu” görüntüsünde olmak için forumlar düzenleyerek bir toplumsal meşruiyet kazanmaya çalışmaktadır. Bu forumlarla suyu piyasalaştırmanın ideolojisini yaymakta; ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarına karşı gelişecek toplumsal muhalefetin önünü almak için gerekli toplumsal, ideolojik altyapıyı hazırlamak için forumları kullanmaktadır.

Dünya Su Konseyi Başkanı, aynı zamanda dünyanın en büyük su şirketinin (Suez’e bağlı Marseilles Water Supply Company) CEO’su Loic Fouchon’un “Su faturasına, cep telefonu kadar ödeme yapmaya razı olursak hiçbir sıkıntı kalmayacak. Tüm insanlık olarak bir tercih yapmamız lazım. Yani arabaların benzini için harcadığımız paranın yüzde 5’ini suya harcasak dünyada su sorunu yaşanmaz” sözleri Dünya Su Konseyi’nin su sorununu ele alış perspektifini açıkça ortaya koymaktadır. Dünya Su Forumu’na göre, suyun tamamen ticarileştirilmesinin başarılmasıyla su sorunu çözülecektir. Milliyet gazetesi yazarı Meral Tamer’in Dünya Su Forumu’na ilişkin tanımı da çok etkileyicidir: “Dünya Su Forumu, su ile ilgili küresel ortak aklı ortaya çıkartmak için oluşturulmuş bir girişim. Formatı forum olan diğer tüm toplantılarda olduğu gibi herkesin fikrini söyleyebileceği bir pazar yeri; hiçbir kriteri yok”(4). Foruma ilişkin yapılan “pazar yeri” benzetmesi, su sorununun çözüm platformu olarak malların alınıp satıldığı bir pazar tanımı yapılması, Dünya Su Konseyi cephesinden çözümü açıklıyor. Bu çözüm, uluslararası su tekellerinin çözümüdür, halkların değil. Bu çözüm, halkların su hakkını garanti altına almıyor; su tekellerinin kârını garanti altına alıyor.

Suyun piyasalaştırılmasının ideolojik platformu olan Dünya Su Forumları’nın 5.’si 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul’da, Sütlüce’de gerçekleştirilecek. 5. Dünya Su Forumu’nun ele alacağı başlıklar arasında dikkati çekenler, Küresel Değişimler ve Risk Yönetimi, İnsani Kalkınmanın ve Binyıl Kalkınma Hedeflerinin Geliştirilmesi, İnsani ve Çevresel İhtiyaçlar Dikkate Alınarak Su Kaynaklarının Korunması ve Yönetimi, İdare ve Yönetim başlığı altında “Su hizmetinde kamu ve özel sektörün optimizasyonu”, Finans, Eğitim, Bilgi ve Kapasite Geliştirme konularıdır. Görüldüğü gibi, başlıklar arasında forumun ana hedeflerinden biri olan su hizmetlerinin özelleştirilmesi konusu yoktur. Ancak bu bize yalnızca forumda, halkların tepkisini azaltmaya yönelik kavram seçimleri yapıldığını gösterir. Örneğin su hizmetlerinin özelleştirilmesi değil, “kamu-özel sektör ortaklıkları” ya da suyun piyasalaştırılması değil, “herkese sürdürülebilir, güvenilir su sağlanması” denmekte; su kaynaklarını işleten ve buradan büyük kârlar elde eden şirketlerin su kaynaklarına “sahip olmadıkları”, yalnızca bu kaynakları “yönettikleri” söylenmektedir.

Forum, ulaşma ve temsil etme iddiasında olduğu dokuz temel grup tariflemiştir. Bunlar; kadınlar, gençler ve çocuklar, iş dünyası ve sanayi, yerel yönetimler, bilim ve teknoloji, işçiler ve işçi sendikaları, yerli halk, çiftçiler ve STK’lardır. 5. Dünya Su Forumu’nun bugüne kadar yukarıda bahsedilen bileşenlerin birçoğundan bağımsız örgütlendiği aşikârdır. Bu gruplardan iş adamları ve sanayinin, yani uluslararası şirketlerin ve hükümetlerin katılımcı ve karar verici olarak ağır bastığı, halkın ve işçi, köylü, kadın, genç gruplarının hiç yer almadığı kolayca anlaşılmaktadır. Foruma kayıt ücretleri de bu durumu çok net yansıtmaktadır. Foruma bir günlük kayıt ücreti 100 Euro’dur. Halkın sözü geçen kesimlerinin bu ücreti karşılayamayacağı ve bugüne kadar forum bileşenleri arasında olmayan bu kesimin parayı ödemeleri koşulunda bile her şeyi belirlenmiş bir forumda etkili olamayacakları ortadadır.

5. Dünya Su Forumu’nun yapılacağı yer olarak Türkiye’nin seçilmesinin nedeni, Türkiye’nin bölgede su kaynakları bakımından en zengin ülke olmasıdır. Bu seçim göstermektedir ki ülkemizde forum organizasyonunda yer alan su tekellerinin ve işbirlikçilerinin piyasaya açmak ve işletmek istedikleri zengin su kaynakları mevcuttur. Forum’un burada düzenleniyor olması, Türkiye’deki su kaynakları ve hizmetlerinin özel sektöre devri açısından anlamlıdır. Suyun ticarileştirilmesine duyulan istek gerek Türkiye’nin sermaye kuruluşları gerekse de hükümetçe paylaşıldığı için, Türkiye forumun hedeflerinin uygulanabileceği bir ülke olarak düşünülmektedir. Aynı zamanda Türkiye IMF, Dünya Bankası, GATS gibi uluslararası kurum ve anlaşmalar tarafından ve AB uyum süreci gereği, tüm hizmetlerde olduğu gibi, su altyapı hizmetlerini ve su kaynaklarını da ticarileştirerek piyasaya açmaya mecbur bırakılmıştır. 1995 yılında imzalanan GATS’ın önemli maddelerinden bir tanesinde, “Bu anlaşma hiçbir zaman ulus devletleri kamu hizmetlerini özelleştirmeye zorlama hedefi gütmemektedir. Ama kamu hizmetleri piyasa ölçeğinde ticarileştirilmek, rekabete açık hale getirilmek zorundadır” denmekte, böylece imzacı ülkelerin tüm kamu hizmetleriyle birlikte su hizmetlerini de piyasaya açmaları zorunlu tutulmaktadır.

Bu nedenle, 5. Dünya Su Forumu’nun Türkiye’de yapılacak olması, suyun ticarileştirilmesi yolunda atılan adımların hızlanacağına dair bir gösterge olması açısından anlamlıdır. TÜSİAD’ın Eylül 2008’de yayınladığı raporda, “Özellikle gelişmekte olan ülkelerde gözlenen temel sorunlar; su kaynaklarının etkinlikten uzak yönetilmesi, hizmet kalitesinin düşüklüğü ve bunun sonucunda ortaya çıkan negatif dışsallıklar, karşılaşılan sorunlara kısa sürede çözümler üretilememesi, su ve atık su hizmetlerinin kamu tarafından desteklenmesi sonucunda maliyeti yansıtmayan düşük fiyatlar nedeniyle suyun israf edilmesi, hizmetin getirisinin maliyetlerin altında kalması, aşırı istihdam ve gerekli altyapı yatırımlarının hayata geçirilememesi olarak sıralanmaktadır”(5,6). TÜSİAD, sorunun çözümü olarak, “Şebeke suyu hizmetinin bir ekonomik mal olarak piyasa içinde fiyatlandırılması yaklaşımı ile birlikte söz konusu hizmetin özel teşebbüsler eliyle yürütülmesi”ni sunmaktadır(7). Hükümet de TÜSİAD gibi Dünya Su Forumu ile paralel adımlar atmakta, nehirlerin özelleştirilmesini, kontörlü sayaç uygulamalarını gündeme getirmektedir.

Tüm bunlar gösteriyor ki su kaynaklarımızın özelleştirilmesi, su hizmetlerinin özel sektör tarafından yönetilmesi sonucu su fiyatlarının yükselmesi ve yoksulların, halkın büyük çoğunluğunun suya erişiminin engellenmesi, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, ülkemizde de çok yakın bir gelecekte karşı karşıya kalacağımız sorunlar olacaktır. Suyun ticarileştirilmesine ve su hakkımızın elimizden alınmasına yol açan bu politikaların mimarı ise Dünya Su Konseyi ve onun düzenlediği Dünya Su Forumları’dır. Meksika’da 4. Dünya Su Forumu’na karşı gelişen protestolarda olduğu gibi, Bolivya’da ve dünyanın birçok farklı coğrafyasında verilen su mücadelelerinde olduğu gibi, Mart’ta İstanbul’da yapılacak olan 5. Dünya Su Forumu’na ve suyun ticarileştirilmesine karşı, su yaşamdır, haktır, halkındır, satılamaz temelinde örgütlenerek mücadele etmeliyiz.

NOTLAR
(1)     “European Water Corporations and Privatization of Asian Water Resources”, Santiago Charles, 2002.
(2)     “Water Privatization: The World Bank’s Latest Market Fantasy”, Barlow Maude ve Clarke Tony, 2004.

(3)     5. Dünya Su Forumu Bülteni, No:2, Eylül 2008
(4)    Dünyada Suyun Patronu Türkiye Olabilir Mi?, Meral Tamer, Milliyet Gazetesi, 9 Ocak 2009 
(5)    Su Politiktir: Küresel Su Politikalarının Ulusal ve Yerel Ölçekte Yansımaları, Esra ERGÜZELOĞLU KİLİM, Mustafa ŞENER 
(6)    Küresel Su Krizine Çözüm Arayışları: Şebeke Suyu Hizmetlerine Özel Sektör Katılımı: Dünya Örnekleri Işığında Türkiye İçin Öneriler, TÜSİAD, 2008.
(7)    Türkiye‘de Su Yönetimi: Sorunlar ve Öneriler, TÜSİAD, 2008.
KAYNAKÇA
1.    http://www.worldwaterforum5.org/
2.    http://www.worldwatercouncil.org/
3.    http://www.supolitik.org/

Sayı 7 Su Sayfa 21-26

İvme Dergisi yazısıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

http://www.ivmedergisi.com/d%C3%BCnya-su-konseyi-d%C3%BCnya-su-forumlar%C4%B1.html

Yorum bırakın