Bağdat Caddesi’nden dağa kaçtılar, 6 yılda bir defa para harcadılar

Tuğba ve Birhan… Biri 75, diğeri 74 İstanbul doğumlu iki genç… Caddebostan’da arkadaşlarına arabalarla “caka” satan bir gençlik içinde büyüdüler. Tüketim toplumunun sıradan bireyleriyken, 6 yıl önce hayatlarını değiştirmeye karar verip Antalya’da dağbaşına yerleştiler… Bağdat Caddesi’ndeki hayatlarını bırakıp dağda doğal yaşamı seçtiler…

6 yıl susuz, elektriksiz ve parasız yaşadılar. Rastalı saçlarıyla onları ilk gördüklerinde “satanist” ve “altın avcısı” sanan köylülere, kısa sürede samimiyetleriyle kendilerini kabul ettirdiler. Antalya Alakır Vadisi’nde huzurlu bir yaşamları vardı, ta ki en yakın köye 7 km uzaktaki bakir yaşamlarını tehdit eden HES’lerin inşaatı başlayana kadar… İşte 12 metrekarelik bir kızılderili çadırında HES’lere tek başlarına “sanatla” direnen Modern Robinson’lar…

Burası Alakır Vadisi… Antalya merkezden 60 km uzakta, engebeli dağ yollarıyla ancak 2 saatte ulaşılabilen gizli bir cennet… Vadinin içinden geçen Alakır Çayı, Antalya’nın narenciye ve sebze bahçesi olarak bilinen Kumluca ve Finike Ovaları’nı suluyor. Şimdilerde inşaatı süren Hidro Elektrik Santrali (HES) sebebiyle devrilen asırlık kızılçamlar, kesilen ağaçlar yüzünden “çevre katliamının” yaşandığı vadinin, iki “İstanbullu” doğa bekçisi var: 36 yaşındaki Birhan Erkutlu ve 35 yaşındaki Tuğba Günal… 6 yıl önce şehirdeki hayatlarını arkada bırakıp dağ başında kendi ürettikleri kadar tüketecekleri bir hayat için yola çıktılar. Ve şimdi bambaşka bir hayat sürüyorlar…

Tuğba, İstanbul Caddebostan’da doğup büyüdü. Birhan’la yolu lisede kesişti. Her ikisi de doğayla birlikte çıktıkları okul gezilerinde tanıştı. Zamanla arkadaşlıkları ilerledi, doğaya birlikte gitmeye ve yeni şeyler keşfetmeye başladılar. Bu arada üniversiteye girdiler. Tuğba Marmara İktisat bölümünü bitirdi, Birhan ise Yıldız Teknik’te İnşaat Mühendisliği okudu. 23-24 yaşlarında ailelerinden izin alarak tek başlarına Hindistan’a gittiler… Otobüsle, otostopla, dolaşa dolaşa vardıkları Hindistan’da 1 yıl kalarak kendi kendilerine yetmeyi ve ayaklarının üzerinde durabilmeyi öğrendiler. 2003’te ise Irak Savaşı’na karşı barış eylemlerine katıldılar. Orada bağırıp protesto yaptıktan sonra, evlerine dönüp “Bush gibilerine yarayacak” çarkın içinde yer almaktan rahatsızlık duyduklarını hissettiler. Birhan, gitme kararı aldıkları günü şöyle anlatıyor: “Tuğba ile göz göze geldik. Aktivist olarak şehirde de yaşantımızı sürdürüyorduk ama o sistem içinde evlerinize geri dönüp yine yeni George Bush’lar yaratmak adına, ‘sistem yandaşı’ olmak istemedik. ‘Tükettiğimiz kadar yaşayacağımız’ başka bir dünyayı aramak için yola çıkmaya karar verdik.” Tuğba ise, “Barışçıl, huzur dolu bir dünya özlemimiz vardı. İnsanların sağlıklı besin hakkı olsun istiyorduk. Bunu şehir ortamında yaratabilecek miyiz’ düşüncesiyle gitmeye karar verdik” diyor.
Genç çift sırtlarında çanta, Anadolu’yu karış karış dolaştı. Karadeniz’i gezdiler ama Karadeniz’de 4 mevsim yaşam için doğa şartları çetin cevizdi. Bu kez Adana’dan yola çıkıp Toroslar’a gittiler. Antalya Alakır Vadisi’nde bir su değirmeninin önünde mola verdiklerinde, Hamidiye Teyze’nin kendilerini şaşkın bakışlarda izlediğini gördüler. “Toprak arıyoruz Teyze” dediklerini görünce, Hamidiye Teyze gülerek yanıt verdi: “Her yer toprak lan! Ama yapabilecek misiniz?” Bu söz üzerine yaşadıkları yerin orası olabileceğine karar verdiler… Kuzca Köyü’ne bağlı 40 yıl önce terk edilmiş bir araziyi ailelerinin de desteği ile satın alıp kendi yaşamlarını kurdular. Tabii ki çok kolay olmadı alışmaları: “Burası 15 dönümlük bir arazi. Ama geldiğimizde resmen orman olmuştu. 2-3 ay sadece buranın temizliği sürdü. Tuğba’yla ellerimizde orakla, nacakla, toprağı temizleyip kendi yaşam alanlarımızı açtık. Geçen yıl da tapu gelince tapusunu aldık. Ben hâlâ ‘Biz buranın kör cahiliyiz’ diyorum. Her yıl ne kadar gerizekâlı olduğumu öğreniyorum. Çok komik çünkü biz hep teknik kafa ile eğitilmişiz. İlk geldiğimizde ‘öğretmenimiz’ yaşı 80’e dayanan ve bizim gibi tek başına yaşayan Dursun Amca’ydı. O başkasına bizim hikâyemizi anlatırken ‘Bu çocuklar ilk geldiklerinde demir çubuklarla çalı dövdüler’ der. Demek istiyor ki, ben çalı kesmeye çalışıyorum ama tarayı tutuşumdan onu bileyleyişime kadar hiçbir şeyi bilmiyormuşum.”

Kızılderili tipi tek odalı bir evle işe başladılar

Rastalı saçlı gençlerin gelişi, en yakın köy olan 7 km ötedeki Söğütcuması’ndaki köylülerin de gözünden kaçmamış. Başta iki genci “satanist” sanan da olmuş, “altın aramaya geldiler” diyen de… Ama zamanla tek tek bütün köylüleri kapı kapı dolaşıp “bizim niyetimiz budur” diyen gençleri görünce, onlar da tanıyıp sevmişler bu iki İstanbullu genci… Özellikle yaşlılar onları benimsedi: “Torunlarının idealindeki İstiklal Caddesi’nden, TV’de görüp öykündükleri yerden ben kalkıp oraya gelmişim. Kafe ortamlarını, gezmeleri ve tozmaları geride bırakmışım. Onların reddettikleri ve ‘cahil’ dedikleri babalarının, dedelerinin topraklarına gelip onların eski yaşantısının benzerini yaşadığım için, en çok kafası karışanlar, köylülerin gençleriydi. Ama yaşlılar, ‘Bu adam emek veriyor, toprakla uğraşıyor, toprakla uğraşan adamdan hiçbir zarar gelmez’ deyip bizi kucakladılar.”
Birhan ve Tuğba, işe koyularak önce “kızılderili tipi” tek odalı bir çadır ev inşa ettiler. Kütüklerden lavobo yapıp yer altını buzdolabı gibi kullanmayı öğrendiler. Ama Birhan’ın “doğanın bir kullanma kılavuzu” olmadığını da deneyimleriyle öğrendi:
“Ben ormanda ilk kez odun toplarken çok dayak yedim. Ağzımı burnumu sopayla dövdü doğa. Çünkü nasıl yürüyeceğimi, nereye basacağımı, hangi dalı nasıl keseceğimi bilmiyordum. Ama bunların hepsi de bir deneyim olarak artık bir daha yapmamayı öğrendiğim şeyler…”

Tuz dökülünce önemsemedik yılan geldi

Birhan, evini 6 yıl önce yaptığını ama her türlü doğa afetine karşı ayakta kaldığını anlatıyor: “Doğadaki en yakındaki malzeme, en doğru malzemedir. O yüzden evimizi köylülerin ‘Alaçık’ adını verdikleri tarzda, çamurdan, çalıdan ve su basmanlı olarak yaptık. İçgüdüsel yapılmış bir yapı ama 6 yıldır ne fırtınalar, ne seller geçirdi, hiçbir şey yok.” Doğada yaşamayı da bir anlamda yaşayarak öğrendiklerini söyleyen ikili bir de ilginç anı anlatıyor: “İnsanlar beni çardakta durmadan hep sofrayı süpürür ve yerleri temizler halde görüp bana “Birhan ne o, hijyen hastalığı mı geldi sana” diye takılıyorlar. Ama bir keresinde yere tuz dökülmüştü, biz de önemsemedik. Sonra bir de baktık, kocaman bir karayılan geldi. Sonra Durmuş Amca’ya anlattım. Bana ilk sorusu ‘Tuz mu döktünüz’ oldu. Daha hiç tuz dökme olayını bilmeden… Doğanın bu tip kurallarını öğrendik artık.”
Birhan ve Tuğba, 6 yıldır kullanmadıkları cep telefonu ve dizüstü bilgisayarını, HES’lere karşı mücadele için 12 metrekarelik evlerine almış. Enerjilerini de 50 Wat’lık bir güneş panelinden sağlıyorlar. Bunun dışında medeniyetle hiçbir ilişkileri yok. Ne elektrik var, ne şehir suyu… Su ihtiyaçlarını ise kaynak suyundan taşımalı olarak sağlıyorlar. Mutfak, banyo ve tuvalet ise, evin dışında araziye dağınık olarak inşa edilmiş birimler halinde bulunuyor. Peki ya Tuğba, şehirli bir kadın olarak nasıl doğaya uyum sağladı? Şöyle anlatıyor: “Kadınlar için özellikle çamaşır makinesi ve buzdolabı olmaması sorun olabilir. Ama ben çamaşır makinesine kıyasla elle yıkamaktan daha büyük keyif alıyorum. Çünkü kendin yıkayınca neyi yıkadığını biliyorsun… Buzdolabı sorununu da çözdük. Soğuk su kaynakları var. Dolap gibi bir şey yaptık, soğutuyor. Bir de yemekleri günlük tüketiyoruz. İnsanlar eskiden nasıl yaşamışlar, o formülü sen de buluyorsun.” Vahşi yaşamdan, kışları kurt gelme tehlikesini ise Tuğba şu sözlerle anlatıyor: “Hayvanlar öyle sandığınız gibi insana gelmiyorlar. Şehre indiğimizde, ‘Aman o hırsız mı’ diye daha tedirgin yürüyorsun. Her şeyi bekliyorsun. Ama burada biliyorsun ki, bir domuz insana direkt saldırmaz. Bence şehirde daha büyük paranoyalar var.” Birhan da eşiyle aynı fikirde: “Arkadaşlarım ‘Birhan, dağda ne cesaretle yaşıyorsun?’ diyor. Esas sen o kadar çocuk pornocusunun, katilin, ırz düşmanının içinde 30 adet kilitle nasıl yaşıyorsun? Bence şehir insanı çok cesur. Trafikte atlattıkları tehlikenin haddi hesabı yok…”

Biber bitkisini ilk kez burada gördük

“Biz hayatımızda domates ve biber bitkisini ilk kez burada gördük. Tohumunu atıp çıkınca “Ya bu domatesmiş” dedik. İlk etapta meyve ağaçları ektik. İlk sene buğday ektik. Şimdi domates, biber, patlıcan, kabak, bezelye, fasulye, mısır, lahana, pırasa hepsi ekili.”

Birhan, Alakır Vadisi’nin yok olmaması için yaptığı bestelerden oluşan ‘Alakır’ın Sesi’ CD’sini satarak davalar için kaynak yaratıyor. Ayrıca resimlerini de İstanbul’da kuzeninin atölyesinde satışa çıkarıyor.

http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hid=16282

41 Responses to Bağdat Caddesi’nden dağa kaçtılar, 6 yılda bir defa para harcadılar

  1. felsefe says:

    Ders alınması gereken bir hayat yaşıyorlar..

    • Gerçekten çok zor bir yaşam koşulu tercih etmişsiniz. Ama inanın sizin bu medeni cesaretiniz azminiz doğal yaşamın tüm zorlukları ile mücadele etmenizi başarmanıza neden olmuştur olacaktır da,
      Şehir hayatın çıkıp doğal yaşama uyum sağlamakta yaşadığınız amansız mücadelenize saygı duymamak imkânsız. Bence bunu başara bilmenizin en büyük etkisi sizlerin bir birinize olan sevgi ve saygı dünya görüşünüzdeki ortak paydalarınız dır.
      Yaşamım boyunca hep ilkel kabile yaşantılarına, doğal yaşam tarzlarına hep imrenerek bakmışımdır! Bel ki aynı frekanslara sahip bir hayat arkadaşımın olmaması bu tutkumu,özlemi mi bastırmıştır….
      Kadir Yavuz (Çevreci )

  2. Serhat says:

    çok harika insanlarsınız… imrendim size… saygılar, sevgiler…

  3. Aysenur Fidan says:

    Hayalimdeki hayat… Sizin 6 yıldır bunu yaşıyor olmanız beni de cesaretlendiriyor. Kucak dolusu sevgiler… Çok güzel insanlarsınız. 🙂

  4. hakan says:

    arkadaslar tamam da, 6 yilda bir defa ne icin para harcadiniz onu bulamadim :

  5. Osman Pesok says:

    Helal olsun hayalimdeki yşam tarzi ama partnerinde senin gibi olacak şehre inersem arap olayım

  6. Gerçekten de imrendim. O iki harika ve doğa bekçilerini tebrik ediyorum. Kucak dolusu sevgiler…

  7. esma says:

    Sizleri tebrik ediyorum. Bütün çaba mutlu olmak içinse eğer siz yakalamışsınız bence….

  8. inci says:

    Çok nadir insanın başarabileceğini başarmışlarrr !….Hayallerinin peşinden cesaretle gitmişlerrr….Ömrümce bunu hayal ettim ama gerçekleştirmek nasip olmadı….Ne mutlu onlara ki bunu gerçekleştirebilmişlerrr….:)

  9. Sibel Çebi says:

    Sizi tebrik ediyorum gençler…

  10. helal olsun cesaretine tutunup hayatı sil baştan asıl gerektiği gibi doğayla içiçe yaşamayı seçmiş insanlara şapka çıkarıyorum.sevgi ve ışıkla

  11. Rocker says:

    Ped almıştır:)) ya/ da gitara tel

  12. AliOnur says:

    Etkileyici bir hikaye, doğaya böylesine uyum sağlamanızda öyle. tebrikler.

  13. ayten zöhre says:

    sizleri kutluyorum çocuklar. yaptığınız kolay geliyor okurken ama biliyorum ki çok zorlanmışsınızdır. azminizi tekrar kutluyor ve gözlerinizden öpüyorum.

  14. Volkan Bildik says:

    Ben de merak ettim, sahi ne için harcandı o tek para?
    Yazıda gecmiyor?!

  15. Bu yazıdan anladığım kadarı ile evlenmemişler resmi nikahsız yaşıyorlar, aman dikkat etsinler kızlı erkekli kalıyorlar diye ceza kesmesinler 6 yılda ikinci ve bilmem kaçıncı parayı harcatmasınlar

  16. aynen 6 yılda neye para harcadınız bulamadım yazıda.

  17. Ercan says:

    bir gün ben de geleceğim dağlara…

  18. ayda says:

    insan yaşadıkça öğreniyor.sizleri tebrik ederim bende doğayla yaşamak isterim.sizleri sevdim başarılar.

  19. cemcemilcemal says:

    hahaha çok iyi

  20. ferhat tural says:

    capitalist sistem elimizi kolumuzu oylesine baglamis ve bagimlilik yapmis ki, ulasilmasi cok zor gorunen hayal gibi birsey olmus ihtiyaclarimizi minimuma indirip dogayla ic ice yasabilmek 😦 Ben ve benim gibi bir cok insanin isteyipte yapamadigini yapmissiniz tebrik ederim supersiniz arkadaslar. Saygilar

  21. Muthis cok etkilendim mutluluklar:))

  22. Ali says:

    Başarılar çocuklar…hayat her yerde, birlikte olunca güzeldir.beraber yaşlanınca güzeldir.sevin birbirinizi ve doğa ile yaşayın.kutluyorum.

  23. erkan says:

    helal olsun size samimiyetiniz on numara delikanlı insanlarmışsınız…..

  24. Emre Antalya says:

    Çok ilginç bir hikaye…

  25. nihat koç says:

    takdire şayan harika iki insansınız herkes sizin gibi dogaya aşık idealistler olursa neden olmasın sizleri bütün kalbimle destekliyorum.

  26. Beytullah says:

    Doğayla iç içe mükemmel dogadan zarar gelmez dediginiz gibi şehirde kim nasıl oldugunu bilemıyor insan doğadakı hayvanlara zarar vermedikce onlarda zarar vermeyecektir. Eskiden oldugu gibi herkes doğasına ormanına sahip çıkar umarım ..Trafik yok, ses yok sadece huzur var tebrik ediyorum sizi:)

  27. Serdar Altın says:

    Doğar doğmaz kölesi olduğumuz sistemde yaşamaya çalıştığımız hayattan daha değerli bu hayat. Keşke bizde başarabilsek.

  28. MUSTAFA YALÇIN KIZILKOR says:

    YÜZLERCE KEZ TEBRİKLER

  29. Mrt Syl says:

    Bu insanlara ulaşmam gerekiyor, çok önemli, yardımcı olabilecek varsa lütfen benle irtibat kursun.

  30. Seyyare says:

    Kutlarım…Size çok şeyler söylemek isterim ama yazınızı şimdi okudum tutuldum…Sizleri tanımak isterdim…Yolunuz açık olsun..

  31. Bahattin says:

    Hep hayalimdir
    Bu tarz gerçek hikayeleri okumaktan buyuk
    Bir zev alıyorum Allah hayırlısıyla bana ve isteyen herkese nasip etsin.

  32. ciseppe says:

    güneş paneli almışlarıdr..

Yorum bırakın